top of page

Haz ve Yarar Kavramlarının Formülize Edilmesi

Haz ve Yarar Kavramlarının Formülize Edilmesi...


Krene ekolü mensuplarından Aristippos’ a göre her bilinçli eylem haz talebiyle motive olur. Yine hazcılığın savunucularından Epikuros ise “Ben ekmek ve suyla yaşamımı sürdürürken bedenimdeki hazla heyecanlanıyorum ve lüks hazlara ve bizzat kendinden dolayı değil, bilakis onları takip eden sıkıntılardan dolayı tükürüyorum” diyerek bu defa acıdan kaçmayı odak noktasına koyarak ve lüksü reddederek başka bir Hazcı ekole vurgu yapar. Ancak bu iki filozofun ekollerinde ayrılan nokta Epiküros için de “en yüksek iyi” haz olsa da bedensel isteklerin, içgüdülerin, tutkuların doyumu olarak sınırladığı niceliksel hazlar değil, niteliksel hazlar Epiküros için daha kıymetlidir.  





Her iki düşünürün savunduğu ekollerde de insanoğlunun bilinçli davranışlarının sonuçları ile ilgilendikleri, bu sonuçların ürettiği acı ve hazza odaklandıkları, bu durumun ise bizlerin bu filozofları yarar etiğinin temellerini atan kişiler olmaları noktasına konumlamamızı sağladığını söyleyebiliriz. Yeniçağ yaklaşımlarından olan yarar etiği savunucuları da mutluluğu hazla ilişkilendirmiş, eylemin sonucunda acı ya da hazdan ziyade, fayda ve zarar ilişkisi üzerinde durmuşlardır. Bu yönüyle hazcı yaklaşımdan uzak gibi görünseler de yararcı öğretiyi savunanlar bir eylem ne kadar çok kişiye fayda getiriyorsa o kadar iyi bir eylemdir, düşüncesiyle hazcılığa en yakın tutumu izlemişlerdir.


Yararcı öğretilere geniş bir şekilde bakacak olursak, büyük ölçüde Yeniçağ İngiliz felsefesinden çıkmış olduğunu görürüz. Yararcı öğreti eylemin yararına odaklanmakta, insanların başkaları karşısındaki ilk tavırlarının, doğadan gelen bencilliğine uygun bir tavır olabileceğini savunmaktadırlar. Yararcı etik genel olarak bakıldığında bir eylemin ahlaki değerini belirleyen şeyin o eylemin ahlaki ilke ya da yasaya uygunluğu veya ödevden kaynaklanmasından ziyade eylemin sonucunda sağladığı yararla ölçülmesi gerektiğine vurgu yaparlar. Yararcı etiğin temel ilkesi eylemin sonunda sağlanan yarardır.  Bu ilkeye göre yararlı olan ilkeler iyidir. Yeniçağ Avrupa kıtasında ortaya çıkarak yayılan anlayışın savunucuları olan Jeremy Bentham ve John Stuart Mill’e göre  “yararlı olan”, olabildiğince çok sayıda insana, olabildiğince çok mutluluk veren her şey’dir.


Bu etik yaklaşımın en büyük ideali ise “toplum yararını” sağlamaktır. Buna göre, kişi toplumsal alanda kurallara uyarak, hem toplumun istediklerini yerine getirecek, burada kendi de bunu yaparken kendine sağladığı yararı bilecek, hem toplumun gereklerini gerçekleştirdiği için yargılanmayacak, hem en az acıyı hissedecektir. Böylelikle eylemleri kurallara uygun yerine getirdiği için ve acı duymadığından öznel bir haz edinebilecektir. Bireysel hazdan toplumsal hazza (bireysel iyilik halinden toplumsal iyilik haline) geçildiğinde ise istenilen gerçekleşecek ve birey-toplum yararı ve çıkarı çakışabilecektir.


Bentham insanların yarar ilkesini işler kılarak, yararı söz konusu olan tarafın mutluluğunu arttırma ya da azaltma eğilimine katkı sağlandığını, böylelikle her ne olursa olsun her eylemin tasvip edilmesine de sebep olunabileceğini de belirtir. Bireylerin kendilerine ve eylemlerinden etkilenecek herkesin en fazla yarar ya da mutluluğunun sağlanması şeklinde davranmaları gerekliliğine dayalı bir kalıp öneren yarar etiği, aslında bu durumu sağlayarak o eylemin nihai ve en yüksek iyilik sağlayan eyleme sebep olan ilke olmasından kaynaklandığını belirtmiştir.


Peki haz, mutluluk, acı kavramları bu kadar sübjektifken hazzı ve iyi-kötüyü nasıl öleçebileceğiz. Bu konuda yarar etiğinin savunucularından Jeremy Bentham hazzı niceliksel olarak ölçmeyi önerir. Bu konuda “haz kalkülü” denen bir uygulamayla hazzı ve diğer kavramları matematiksel olarak ölçmeye çalışır. Bentham, hazzı; şiddeti, süresi, kesin veya kesin olmayışı, yakın veya uzaklığı gibi ölçütler belirleyerek hazzın ölçülebileceğini söyler.  Yine J.S. Mill ise ölçme konusındaki belirsizliği giderebilmek için, mutluluğun niceliksel değil, niteliksel olduğunu belirtir, bu düşüncesini temellendirir. Mill, Bentham’dan ayrı olarak “yüksek” ve “alçak” hazlar arasında niteliksel bir ayrım yapmaya çalışır. Tüm bunların sonucunda varılan şu formülasyon yarar etiğini ve davranışlarımızın önemini şöyle açıklar: davranışın sonucu faydacılık prensibine uygun olarak mutluluğu arttırıyorsa davranış haklı ve adaletli(iyi ve yararlı)dir. Yarar etiği öğretisi insanların davranışlarında mutluluğu hedef alırken, mutsuzluktan kaçınmayı salık vermekte ve hatta amaçlamaktadır.  


Faydacı etik savunucuları, ödev ahlakından farklı olarak kişileri kurtaracak olan şeyin niyetlerinin değil, yapıp etmelerinin sonuçları olduğunu değerlendirmektedir. Ödev ahlakı genel bir yasa olmasını isteyeceğin şekilde davran derken, Faydacı etiğin bu konuda şöyle bir anlayış-buyruk koyması beklenebilir: “Dünyadaki iyiliğin miktarını en yüksek seviyeye çıkaracak sonuçlar doğuracak ve en fazla kişiye seslenecek şekilde davran!” Buradaki faydadan kasdedilenin tüm bireyler ve cemiyet için istenen ortak şey olduğunu unutmamak gerekir, çünkü faydayı sadece kendinden dolayı istemek, teoriyle çelişmektedir. Fayda asla bireyden daha fazla önemli ve daha tercih edilesi konumda görülmemelidir. Birey ve toplumun mutluluğunun en yüksek amaç olduğu bilinmelidir.


Buna benzer içeriklerden haberdar olmak için Blog sayfamıza ABONE OLUN...

35 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page