top of page

Eşinizin Söylediğini Değil, Söylemek İstediğini Duymak

Eşinizin Söylediğini Değil, Söylemek İstediğini Duymak


Bir ilişkide en çok ihtiyaç duyulan şeylerden biri, kelimelerin ötesine geçebilmektir. İnsanlar konuşurlar, anlatırlar, bazen söylenirler, bazen susarlar. Ancak asıl mesele, bu kelimelerin ardında yatan duygu, ihtiyaç ve anlamı fark edebilmektir. Aile terapisi alanında sıklıkla karşılaşılan temel meselelerden biri, çiftlerin birbirlerini gerçekten dinlememeleri değil, duyduklarını zannetmeleridir. Oysa sağlıklı bir evlilik, yalnızca sözcüklere değil; o sözcüklerin taşıdığı niyetlere, duygulara ve bağlama odaklanarak kurulur.


Çift terapisi uygulamalarında karşılaştığımız en temel iletişim sorunlarından biri, eşlerin birbirlerini "anlamaya çalışmaktan" çok, "yanıtlamaya hazır olmalarıdır." Eşlerden biri konuşurken diğeri aslında çoktan ne diyeceğini düşünmekte, savunmaya geçmiş olmakta ya da zihninde karşı argümanlar üretmektedir. Bu durumda ise iletişim, bir köprü olmak yerine bir duvar halini alır. Aile danışmanlığı sürecinde bunu değiştirmek mümkündür ama önce farkındalık gerekir.


İletişimdeki bu kopukluk çoğu zaman fark edilmez. Çünkü çiftler birbirlerini yıllardır tanıdıklarını düşünürler. Ne diyeceğini, ne demek istediğini, neden söylediğini bildiklerini varsayarlar. Bu varsayım, ilişkinin en büyük tuzaklarından biridir. Evlilik terapisi sürecinde sıklıkla gördüğümüz gibi, eşinizin söylediğini değil, söylemek istediğini duyabilmek, yıllar süren kırgınlıkları ve yanlış anlamaları ortadan kaldırabilir.





Sözcüklerin Ardındaki Duygular


Söylemek istenen ile söylenen arasında her zaman bir fark vardır. Bu fark bazen utançtan, bazen öfkeden, bazen hayal kırıklığından, bazen de güvensizlikten kaynaklanır. Örneğin bir eşin “Sen artık benimle ilgilenmiyorsun” sözü aslında çoğu zaman “Sana hâlâ değer veriyorum, senin de benimle ilgilenmeni istiyorum” anlamına gelir. Ancak eğer bu cümleyi yalnızca kelime düzeyinde algılarsanız, bu bir suçlama olarak duyulur ve savunma başlar. Oysa bu sözün içinde sevgi, ihtiyaç ve belki de bir yardım çağrısı vardır.


İletişimdeki bu derinlik aile danışmanlığı sürecinde danışanlara kazandırılmaya çalışılır. Çiftlerin birbirlerine yalnızca kulak vermeleri değil, yürek vermeleri de teşvik edilir. Çünkü bazı şeyler kulakla değil, kalple duyulur. Özellikle uzun yıllardır süregelen ilişkilerde bu farkı gözetmek daha da önemli hale gelir. Zira zamanla kalıplaşan cümleler, davranışlar, sessizlikler ya da öfkeli tepkiler, aslında yalnızca birer yüzeydir. Altında derin bir duygusal hikâye yatar.


Empati ve Yansıtma: Anlamaya Giden Yol


Empati, çiftlerin birbirlerine sundukları en değerli hediyedir. Ancak bu hediye, yalnızca karşı tarafın yerine kendini koymakla sınırlı kalmamalıdır. Gerçek empati, karşınızdaki kişinin kendi dünyasını onun bakış açısından anlamaya çalışmaktır. Yani onun haritasında yol almaktır. Aile terapisi uygulamalarında sıklıkla kullandığımız "yansıtma" tekniği, bu empatik anlayışı güçlendirmeye yöneliktir. Eşinize "Şunu söylüyorsun ama şunu hissettiğini anlıyorum, doğru mu?" diyebilmek, iletişimde bir devrim yaratabilir.


İşte bu yüzden, eşinizin söylediğini değil, söylemek istediğini duymaya niyet etmek, onu daha önce hiç tanımadığınız kadar derinden tanımanıza neden olabilir. Belki ilk kez gözlerinin içine bakarak, onun aslında ne zamandır kendini yalnız hissettiğini, anlaşılmadığını, belki değersiz hissettiğini fark edersiniz. Bu farkındalık, ilişkinin yeniden şekillenmesine olanak sağlar.


Sessizliğin Sesini Duyabilmek


Eşiniz bazen konuşmaz. Sessizleşir. Geri çekilir. Bu durum çoğunlukla "umursamıyor" ya da "ilgilenmiyor" şeklinde yorumlanır. Oysa aile terapisi seanslarında sıkça karşımıza çıkar ki, bu sessizlik, aslında kelimelerin yetmediği yerlerdeki bir çığlıktır. Bazen insanlar anlatmaktan yorulurlar. Anlatmanın karşılıksız kaldığını düşündüklerinde ise susmayı tercih ederler. Bu noktada dikkatli olmak gerekir. Sessizlik, bazen ilişkinin en gürültülü mesajıdır.

O sessizliğin içinde ne var? Kırgınlık mı? Korku mu? Umutsuzluk mu? Bu soruları sorabilmek ve yanıtlarını yargılamadan duyabilmek, bir çiftin yapabileceği en cesur eylemlerden biridir. Evlilik terapisi, bu cesareti çiftlere kazandırmak için vardır. Danışanlar, sessizliğin ardındaki sesi duymayı öğrendiklerinde, aslında uzun zamandır duyamadıkları kalp atışlarını da duymaya başlarlar.


Duygusal İhmal ve Anlam Boşlukları


İlişkilerde fiziksel ihmal kadar tehlikeli olan bir başka şey duygusal ihmaldir. Eşinizin söylediklerini duyarsınız ama söylemek istediklerini ısrarla duymamaya devam ederseniz, zamanla ilişkiniz anlam boşluklarıyla dolmaya başlar. Duygusal bağlar zayıflar, ortak bir dil yok olur ve her birey kendi yalnızlığına çekilir. Bu yalnızlık, iki kişi arasında inşa edilen en büyük mesafedir. Oysa eşinizin ne söylediğini değil, neye ihtiyaç duyduğunu duyduğunuzda, o mesafe kapanmaya başlar.


Çift terapisi uygulamalarında bu duygu ihmalinin izleri çoğu zaman geçmişten gelir. Eşlerden biri ya da her ikisi, çocukluk dönemlerinde duygusal olarak yeterince görülmemiş, anlaşılmamış ya da ihmal edilmiş olabilir. Bu deneyim, evlilik ilişkisine de yansır. Bu nedenle terapide yalnızca bugünü değil, geçmişi de anlamaya çalışırız. Çünkü çoğu zaman bugünkü duyamayışlarımız, geçmişte duyulamamışlıklarımızın yankısıdır.


Anlamlı Bir Dinleme: Dinlemek mi, Duyabilmek mi?


Dinlemek pasif bir eylem gibi görünse de aslında oldukça aktif bir katılım gerektirir. Ama duyabilmek, işte o daha da derin bir çaba ister. Duyabilmek için zihnin sessiz, kalbin açık olması gerekir. Eşinizin ne söylediğine değil, neden öyle söylediğine dikkat etmeye başladığınızda, iletişiminiz dönüşmeye başlar. Aile danışmanlığı, çiftlere bu beceriyi kazandırmayı amaçlar. Bu, yalnızca sorun çözme değil, yeniden bağ kurma sürecidir.

Dinlerken, savunmaya geçmeden, suçlamadan, yorumlamadan kalabilmek; eşinizin sözcükleriyle değil, duygusuyla bağ kurabilmek demektir. Bu da zaman, sabır ve samimiyet ister. Kolay değildir. Ancak gerçek ve derin bir bağın yolu da buradan geçer.


Sonuç Yerine: Duygulara Kulak Vermek


Eşinizin söylediğini değil, söylemek istediğini duyabilmek; belki de bir evliliğin en zor ama en dönüştürücü becerisidir. Bu, yalnızca iletişim değil, bağ kurma, ortak bir dünya inşa etme ve birlikte büyüyebilme meselesidir. Aile danışmanı olarak şunu söyleyebilirim ki, evlilik terapisi sürecinde bu farkındalığı kazanan çiftler, yalnızca ilişkilerini değil, kendi iç dünyalarını da daha yakından tanımaya başlarlar.


Unutmayın, eşinizin söylediği şey bazen öfkeyle, kırgınlıkla, savunmayla sarılmış olabilir. Ama altında her zaman bir duygu vardır. Ve o duygu duyulmak ister. Bu sesi duymaya başladığınızda, ilişkiniz yeniden nefes almaya başlar.

Comentários


bottom of page