top of page

Geleceğimizin Yapı Taşları Çocukların Yetiştirilmesinde Geçmişten Bu Yana Politikalar Ve Önemli Bazı Kurumlar


Tarih boyunca devletler, devamlılıklarını sürdürebilmek savaş, barış, güç, kalkınma, askeri ve ekonomik güç, tarımsal alanda kalkınma, sanayide ilerleme, yenileşme çabaları, toplumu sağlıklı kılma, sağlıklı ve eğitimli ve terbiyeli çocuklar yetiştirme yöntemlerine başvurmuştur.

19. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti uzun süren savaşlar yüzünden nüfusun kaybı ve yoksulluk kaynaklı salgınlardan muzdarip olanların sayısını azaltmak ve durdurmak için çareler aranmaya başlanmıştır.


Bu çarelerden bir tanesi de sadece devletlerin bekasını değil,  aile kavramının çatısını oluşturan çocuk nüfusunu koruyup kollamak, onların bakımını sağlamak, yetim ve kimsesiz kalan çocukların yer, yurt, iaşe ihtiyacını karşılamaya yönelik ıslahhaneler kurmaktı.

Kimsesiz, fakir veyahut bulaşıcı hastalık ve savaşlar sonrasında yetim-öksüz kalan çocuklar Osmanlı Devleti’nin uyguladığı pek çok politikalar ile Islahhane adı verilen kurumlarda bakılmaya ve topluma kazandırılmaya çalışılmıştır.


Islahaneler, “Dar” kelimesi ile terkip edilerek isimlendirilmiş, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde meydana gelen siyasi atmosferin de etkisiyle şekillenmiş, yaygınlaşmış ve merkezi sistemin denetimi altına alınmaya başlanmıştır.Dar kelimesi Arapçada mekân-yer-mülk anlamlarında kullanılmakta, “Ev, mesken, yer, bina” anlamı çerçevesinde Dar’ül-Aceze, Darülfünun, Dârülkurrâ, Dârüşşafaka, Darüşşifa, Dârülulûm, Dârülhadis, Dârülhikme vb. terkiplerle pek çok müesseseyi oluşturmaktadır.


İlk Islahane Dar’üş-şafaka'dır. Kurumun önemli amacı, yoksul ve geri kalmış halka eğitim-öğretim desteği sağlamaktır. Kurum bugün de hizmet vermektedir.

II. Abdülhamid Dönemi’nde, Padişah’ın isteğiyle 30 Mart 1890 tarihli bir irade düzenlenmiş, buna göre dilenen kimsesiz çocuklarla birlikte sakat erkek ve kadınları kurtarmak, hem de eğitim ve bakımlarını sağlamak üzere bir yer tesis edilmesine karar verilmiştir. Bu yerin adı “Dârü’l-aceze” olarak belirlenmiş, çocuk bakımı ve yetiştirilmesi hususunda özellikli bir kurum olan ıslahhane oluşmuştur.


Darül Hayr-ı Âli ise 1903 yılında Zeynep Hanım Konağı’nda yetim ve öksüz çocukların veyahut ebeveynleri olsa da fakir çocukların eğitim öğretimini sağlamak için açılan kurumdur.

Kısa süre çalışmalarına devam edebilen bu kurum, dönemi için oldukça önemli çalışmaları gerçekleştirmiştir. Kurumun isminde yer alan “Ali” kelimesi, Osmanlı Devleti’ni simgelemektedir.


1909 senesinde kapatılan Dar’ül Hayr-ı Âli’nin 1850’ler sonrasında ortaya çıkan ıslahhanelerin civardaki diğer ıslahhanelere dağıtılarak bakımları sağlanan çocukların 1914 senesinde bir çatı altında toplanmasıyla Dar’üleytam ismini alan bir kurum oluşmuş, bir nevi Dar’ül Hayr-ı Âli’nin de devamı niteliğinde kabul görerek çocuk bakım ve yetiştirilmesini sürdürmüştür.


Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi’nde devletin içine düştüğü durumu kavrayıp çözümleme çabaları içerisinde çocuğa ayrı bir önem vermesi gerektiğini fark etmiştir. Yaşanan savaşlar sadece askeri etkilememekte, savaş gerisinde halkın da hanelerinin boşalmasına çocukların yetim-öksüz kaldığı için bakıma muhtaç hale gelmesine sebebiyet vermekteydi.

Osmanlı Devleti de Avrupa’da meydana gelen hümanist ve eşitlikçi hareketlerden etkilenmekte, ülkesinin bekasını sağlayabilmek adına tebaasına oldukça geniş haklar sağlamaya çalışmaktaydı. Tanzimat ve Islahat dönemleri azınlık halka oldukça önemli haklar sağlasa da azınlık toprakları yoğun bir şekilde kaybedilmeye devam etmiş, kaybedilen topraklardan Anadolu’ya göçler ile azalan sınırlarda insan sayısı artmaya başlamıştı. Gerek savaşlar gerek başka sebeplerden ailelerini kaybeden halk için öncelikli barınma ve iaşelerinin sağlanacağı yerlere ihtiyaç oldukça artmıştır.


Bu doğrultuda önce 1870’lerde Dar’üş-şafaka ile başlayan ardından 1890’larda Dar’ülaceze, Dar’ül-hayr ve Dar’ül-eytam adı verilen evlerin açılması ardı ardını izlemiştir. Bu uygulamalar dışında çocuk himayesi adına pek çok uygulama daha hayata geçirilmiş, bazen cemiyetler bazen Hilal-i Ahmer gibi kuruluşlarla çocuk bakım ve gözetimi sağlanmaya çalışılmıştır. II. Abdülhamit döneminde yoğun bir şekilde artan bu hanelerin bu denli artış göstermesinde 1877-78 savaşı ve sonrası Osmanlı Devleti’nin güçsüzlüğünün iyiden iyiye anlaşılması ve durumun milliyetçilik akımlarının etkisinde kalan Balkan uluslarını harekete geçirmesinden olduğu söylenebilir.


Askeri bir yapılanmada olan devletin bu denli nüfus kaybetmesi Osmanlı Devleti’ni nüfus politikalarına ve mevcut nüfusu koruma adına adımlar atmaya yönlendirmiştir. Böylelikle “nüfus meselesi, azalan nüfusun takviye edilebilmesi, neler yapılabileceği, ölü doğumları azaltmak adına izlenecek yöntemleri etfalin himayesini, doğum kaynaklı hayatta kalabilenlerin bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmesi uğruna ne tür tedbirlere başvurması gerektiğine dair çalışmalarını arttırmış, 1915 ve 1916 yıllarında konuya büyük ehemmiyet vermiştir.


Osmanlı aydınları durumun çözümlenmesinde pek çok girişime başlamış, çocuk talim terbiyesi ile yayınlar üretmeye, kamuoyuna durum ile ilgili bilgilendirmeler yapmaya başlamışlardır. Bu doğrultuda hem süreli yayınlarla kamuoyu bilinçlendirilmeye çalışılmış, hem de bahsi geçen ıslahhanelerin sadece payitaht merkezli değil, Osmanlı sınırları dışında yaşayan Müslüman çocukların talim ve terbiyelerinin sağlanması için de gerekli bazı tesislerin inşasını sağlamıştır. Hayır kurumlarının inşası gerek Osmanlı Devleti döneminde gerekse Cumhuriyet Dönemi’nde devlet eliyle ve bağışların da desteğiyle yürütülmek istenmiştir. Bu yüzden Dar’ül-acezelerin varlığı ve toplumsal yaşama katkısının ehemmiyetini anlamak ve ölçmek varlığını sürdürdüğü dönemlerin tarihsel olaylarını bilmekle mümkün olacaktır. Kurumun kuruluş amacı fakirliğe karşı savaş niteliğindedir. Devletin fakir, kimsesiz, evsiz, hasta olan ve dilenmek zorunda kalan halkına her türlü bakım ve tedavilerinin yapıldığı evler inşa etmek ve buralarda bulunan çocukları talim ve terbiye ile geleceğe hazırlamak, takdire şayan hizmettir. Hem Osmanlı Devleti hem de Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu görev ve sorumluluğun bilincinde hareket etmek adına çaba sarf etmiştir. Kimi zaman bağış kampanyaları düzenlenmiş, kimi zaman devlete ait olan yerlerin gelirleri hayır kurumuna bağışlanmıştır. Dar’üş-şafakada olduğu gibi Dar’ül-acezenin de günümüze kadar uzanan uzun soluklu yolculuğunun temelinin sağlamlığı, ulvi amaçlara hizmet etmesinde aranmalıdır. Her ne kadar tarihi olaylar bu kurumun işlevselliğini etkilese de kurum günümüze kadar ulaşabilmiş ve birçok yardıma muhtaç kişi kurumun desteğini alabilmiştir. Kimsesiz çocuklar okutulmuş ve istihdam edilmiştir. Talim-terbiye ve eğitim açısından donanımlı bir nüfus yaratmayı amaçlayan siyasi yapılanma, Dar’ül-hayr ve Dar’ül-eytam gibi kurumları da desteklemiştir. Bu evler bazen vakıf destekli bazen de devlet bütçesiyle yönetilmiş, çocuk bakımı için oldukça büyük bütçeler tahsis edilmiştir. Bununla birlikte evlerin ayakta kalabilmesi için sergiler, bağış programları gerçekleştirilmiş, bağlı oldukları nezaretler içerisinden de kendilerine verilen paylar ile desteklenen evlerin bütçesi maarif nezareti bütçesinden de pay almışlardır. Bu çabalar evlerin ekonomik şartlar ve savaşların devam ediyor olması gibi pek çok sebepten kaynaklı zamanla önce şubelerinin azaltılmasına sonra ise tamamen ilga edilmelerine sebebiyet vermiştir. Bu evlerde çocuk yetiştirme büyük bir özenle yerine getirilmekteydi. Binaların çocuklar için uygun hale getirilmesinin ardından yeme içmelerinden aldıkları eğitime kadar bir nizam içerisinde olduğu görülmektedir. Dar’ül-hayr-ı Âlinin ve Dar-ül eytamlarda kızların da bakıldığı ve hatta bazı Dar’ül-eytamların inas (kadınlar) şubelerinin olduğu görülmektedir. Bina yapılanmalarında dönem şartlarının üstünde olanak sağlanmaya çalışıldığı, 1903’te açılan Dar’ül-hayr kurumlarına kalorifer döşenmesinden de görülmektedir. Devlet çocukların ihtiyaç duyabileceği her şeyi düşünmeye ve sağladığı olanaklarla çocukların en iyi şekilde bakılmalarına çalışmıştır. Evlerde mutlaka doktor ve eczacının da bulunduğu ve sağlık personelinin genel sağlık taramalarından çocukların bakımını düzenlemeye kadar çocuklara hizmet verdiği görülmektedir.


Yeni Türk Devleti 1922 senesinde düşmanı yurttan çıkarıp barış anlaşmasını imzaladığı dönemde devletin belli politikalarla ayağa kaldırılması ve yeniden dünya düzeninde yerinin güçlü ve sağlıklı bir şekilde sağlanması gerekmekteydi. Bu doğrultuda ulusal sınırlarda var edilen ulusal devletin nüfus politikasında çocuklar pek tabi ki büyük önem taşımaktaydı. Savaş dönemi sona erse de İstiklal Savaşı gazi ve şehitlerinin çocukları ile bu çocukların hayatla bağlarının kurulması için büyük gayret verilmiş, yeni devleti gürbüz-sağlıklı nüfus ile kurmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti bu konuya ehemmiyet vermiştir. Etfal’in himayesi hem çocuk evlerinde, hem cemiyetler aracılığıyla hem de bulaşıcı hastalıklardan kaynaklı ölümleri azaltmak adına çıkarılacak yasalarla sağlanmaya çalışılmış, sağlıklı nüfus için önemli adımlar atılmaya çalışılmıştır. Çocuk ıslahevlerinden 1909’da kapatılan Dar’ül-hayr i Ali yeni devlette yerini alamamış olsa da Dar’ül-eytamlar 1927 senesine kadar azalan sayıda olsalar da ayakta kalmaya çalışmış, savaştan yeni çıkmış ekonomik olanakları az devlete hizmet vererek çocuklarını ileri taşımayı amaçlamıştır.


Sonuç olarak ekonomik sorunlar, savaşlar, darbeler, değişen rejimler gibi tarihi süreçte yaşanan olaylar kurumlara yönelik uygulamalarda değişimlere neden olmuş, kimi zaman kurumlar kapanma noktasına kadar gelmiş kimi zaman da yeterli ekonomik destek sağlanamayarak atıl durumda bırakılmıştır. Günümüzde de savaşlar, göçler ve afetlerden dolayı binlerce çocuk kimsesiz, yersiz, yurtsuz, sokaklarda çaresiz yaşamaktadır. Tüm dünya devletlerinin çocuklara yer, yurt, iaşe sağlaması; eğitim ve beden terbiyesiyle sağlıklı nesiller inşa edilmek üzere onları geleceğe hazırlamak noktasında el birliğiyle çalışması gerekmektedir.



Bu yazı, yazarları içerisinde Hülya Öztürk'ün de olduğu Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisinde yayınlanan "OSMANLI VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ ÇOCUK YETİŞTİRME POLİTİKALARINDA “DARÜ’Ş-ŞAFAKA, DAR’ÜL-ACEZE, DAR’ÜL-HAYR VE DAR’ÜL-EYTAM” KURUMLARININ YERİ" isimli makalenin düzenlenmesi ve yazarlardan izin alınmasıyla Hülya Öztürk tarafından düzenlenmiştir.

24 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ความคิดเห็น


bottom of page