Bu makalede felsefedeki önemli tartışmalardan biri olan ruh-beden düalizmine gelen itirazlardan, materyalist itirazları ele alacağız. Bu itirazlara zihnin kendisinin ve zihin durumlarının materyalist olarak yorumlamasını yaparak , düalizme karşı çıkacağız.
Zihnin materyalist yorumlamalarını anlayabilmemiz için öncelikle bu konuyla alakalı ruh, zihin ,beden(madde) , bilinç gibi adı geçen kavramların kısa tanımlarını yapalım. Bu tanımların sözlükteki anlamı gibi değil de felsefi tanımlar olmasının işimizi daha kolaylaştıracağı kanısındayım.
Ruh ve Zihin
“Eskiden beri ruh kelimesinin bir çeşit fiziksel şeye , oldukça etersi bir gaza , pırıl pırıl bir nur yumağına , elmasımsı bir külçeye işaret ettiği yolunda sürekli bir tahrik ve teşvik olagelmiştir. Fakat bedenimizde bu tür , fiziksel bir şeyin varlığı, insan anatomisi konusunda bilimsel bilgimiz geliştikçe bütünüyle boşa çıkmıştır. Ayrıca canlıların aşağı ve yüksek türleri arasındaki büyük farklılıkları gördükçe, bu kavramların arasını ayırmak gittikçe önem kazanmaktadır. Bu bakımdan, ne ruhun maddiliğini ne de ölümsüzlüğünü çağrıştıran ve bizim , akıllı yaratıkları öteki tüm canlılardan ayırmamıza müsaade eden bir terimi kullanmak tercih edilmektedir. Şu günlerde ruh sözcüğü yerine en çok kullanılan terim zihin sözcüğüdür. ”
Zihin için insan beyninin düşünme, algılama ,duygu ve davranışla ilgili süreçleri kapsayan etkinliklerinin toplamıdır diyebiliriz. Ruh sözcüğü yerine de zihin sözcüğünü kullandığımız için ruh –beden düalizmi yerine zihin- beden düalizmi de diyebiliriz.
Bilinç
Bilinç, en genel anlamda “farkındalık” demektir. Canlı varlıkların kendilerinin ve çevrelerinde olan olayların farkında olmasıdır. İnsan bilincini göz önüne alırsak, kişinin kendisinin ve çevresindekilerin farkında olması hali. Ama bu tanım yeterli değilidir. Çünkü burada bu tanımı yapıyor olmamla , giriş kısmında “Tanımların sözlükteki anlamı gibi değil de felsefi tanımlar olmasının işimizi daha kolaylaştıracağı kanısındayım.” Şeklindeki ifademle çelişmiş olurum. Bu nedenle biraz da felsefi bilgi ve bu bilinçliliğe dair birkaç örnek vermek istiyorum.
Bilinçlilik denilen deneyimin ne olduğu gibi zorlu bir soruya bilinçliliğin ne olmadığını söyleyerek yanıt aramak daha kolay olacaktır. Bir kişi derin bir şekilde uyuduğu veya komada bulunduğu zaman bilinçli değildir. Hafif uykuda iken bilinci kapalı gibi görünse de tamamen bilinçsiz değildir. Uyanıkken gözlerimizi kapadığımızda veya kulaklarımıza kulaklık taktığımız zaman görsel ve işitsel olarak farkındalığımızı kaybederiz. Veya dişçiye gittiğimizde diş hekimi anestezi ile ağzın bir bölümünü uyuşturduğunda kısmen duyumsal bilincimizi bir süre kaybederiz.
Zihnin Öznesi
Zihnin tüm var olan şeyle ilişkisinin ne olduğu konusu zihin felsefesinin önemli tartışmalarındandır. Zihin ve madde nasıl bir ilişki içerisindedirler? Zihin ve insan bedenin nasıl bir ilişkisi vardır? Şimdi bu sorulara yanıt arayalım.
Öncelikle zihinsel durumlardan bahsedelim. Ağlamak, sevinmek, hayal kurmak, umut etmek gibi…Peki bu zihinsel durumları gerçekleştiren şey nedir? Bu Zihni olayları gerçekleştiren iki önemli alanı ele almak istiyorum.
1) Bu zihinsel durumların tamamen maddi olmayan şeyler olduğu görüşü. Bu kişilere göre zihinsel durumlarımız tamamen maddi olmayan şeylerdir. Fakat tamamen maddi olan şeylerin de varlığını kabul ederler. Bunlara Düalist’ler denir.
2) Zihinsel durumların tamamen maddi şeyler olduğu görüşüdür. Bu kişiler maddi olamayan hiçbir şeyin olmadığını ileri sürerler. Bu görüşe materyalizm adı verilir.
Düalizm
Ne aklı ne de maddi dünyanın gerçekliğini reddetmeyen ,bu iki dünyanın da ayrı ayrı var olduğunu kabul eden felsefe geleneğidir. En sistemli düalist teori Descartes tarafından ortaya atılan teoridir. Descartes’e göre zihnin öznesi ruhtur. Ruh bedenden yani cisimden tamamen ayrı ve bağımsız bir şeydir. Ruhun özü düşünmektir. Zihin yani ruh tamamen mekan dışıdır ve bir yer işgal etmez. Vasfı ağlamak, sevinmek, hayal kurmak, umut etmek gibi zihinsel durumlara sahip olmaktır. Bedenin(cisim) özü ise yer kaplamaktır. Cisim hiçbir şekilde düşünemez ve bilince sahip olamaz.
Descartes’e gör ruh ile beden tamamen ayrı iki töz olduğundan, herhangi birinin öteki olmaksızın var olacağını ileri sürmüştür.Ona göre ruhlar ölümsüzdür ve beden ölümle çürüyüp yok olsa da ruh bedensiz varlığını sürdürebilir.
Dualizmin izah etmesi gereken şey aklın nasıl beden ile nasıl ilişki kurduğudur.Çünkü ikisi birbirinden tamamen ayrı tözse nasıl olurda etkileşim haline geçerler ?
“ReneDescartes ,bu bağlantının vücutta simetrik yapıda olmayan ve merkezi yerleşimli tek organel olarak gördüğü ,şimdilerde biyolojik saatimizin merkezini oluşturduğu anlaşılan pineal bez (epifiz) üzerinden kurulduğunu düşünüyordu. ”
Geleneksel Ruh -Beden Düalizmi
Descartes ruhun bazen bedeni etkileyebildiğini öne sürer. Örneğin; ben zihnimde düşünerek masadaki kalemi almaya karar veriyorum (ruhi bir olay) sonra da elim kalemi almak için ona uzanıyor (maddi bir olay).Descartes ayrıca bazen de bedenin ruhu etkileyebileceğine inanır. Örneğin; masadaki kalemi almaya karar verir ve alırsam kalem sert mi , kırık mı gibi düşünceler yaratmaktadır. Bu görüşe etkileşimcilik denir.
Düalizme İtirazlar
Düalizm bize günlük hayatta aşina olduğumuz kalem, masa , ağaç gibi maddi şeylerin yanında son derece farklı türden şeylerin, yani ruhların da bulunduğunu söylemektedir.Bu ruhlar gerçek şeyler, gerçek varlıklar olduğu halde esas olarak maddi şeylerden farklıdır. O halde aklımıza hemen şu soru gelir “ O halde ruh nedir? ” Ruh kavramını maddesel dünyadaki hiçbir şeyle tanımlayamıyoruz .O halde buna ne gibi bir anlam verebiliriz ki ?
Ruhların var olduğu iddiasına bir anlam vermek mümkün olsa bile evrende kendine yer bulan her şeyin kesinlikle fiziksel olaylar ve fiziksel yasalara dayanarak açıklanabildiği çağımızın bir gerçeğidir. Ruhların aslında hiç de var olmadığını, sadece fiziki şeylerin var olduğunu söyleyen görüşe materyalizm denir. Şimdi bu görüşü ele alalım.
Materyalizm ve Zihin Durumlarının Materyalist Yorumları
Materyalizm, fiziki olanın, madde, enerji ve boşluğun dışında hiçbir şeyin var olmadığını kabul eder. Fakat bu durumda düşünceler, duygular, istekler ve öteki sözde zihni olaylar ne oluyor ? Burada dört önemli cevap öne sürülüyor. Bunlardan birincisi çok az kişiden destek gören köktenci görüştür. Görüşe göre , bu tür terimlerin kesinlikle hiçbir anlamı yoktur. Dolayısıyla dilden atılmaları gerekir. Bu tabirler cehalet ve hurafeler içinde idrak edilmiş, dine ve büyüye bağlı olarak çıkar çevrelerince uydurulmuş ve bir uyuşukluk eseri olarak dilimize yapışmış bir eklentiyi temsil ederler.
Düşünceler, duygular, arzular ve benzeri şeyler gibi zihinsel durumların ne olduğu sorusuna verilen başka bir cevaba da ikrar teorisi (avowal theory) denmektedir. Bu teori ‘canım sıkılıyor’ gibi cümlelerin anlamları bulunduğunu; fakat bunların ifadeler yapmak için kullanılmadıklarını, yani herhangi bir şeyi bildirmek veya iddia etmek için söylenmediklerini kabul eder. Bunlar sadece küçük davranış biçimleri, bazı iç şartların sonuçlarıdırlar.
İkrar teorisi ‘canım sıkılıyor’ sözünü, tıpkı bazı iç (fiziksel) şartlardan çıkan ve hiç de bir iddia olmayan bir davranış birimi olarak alır. Dolayısıyla aynı durum, ‘Ben şöyle düşünüyorum ki…’ ‘Umarım ki…’ ve benzeri şekildeki ifadeler için de geçerlidir.
Başka bir materyalistik izah da düşünce, duygu, arzu ve benzeri şeylere delalet eden ifadelerin anlamları olduğu, fakat bunların anlamlarının sadece cisimsel terimlerle dile getirilebileceği konusunda ısrar eden izah tarzıdır. Yani bütün zihin durumları diye bahsedilen durumlar cisimsel bir şeye ilintilidir. Buna davranışçılık denir. Örneğin; birinin başının ağrıdığını tespit etmek için, onun, sadece uygun şartlar altında münasip bir şekilde davranıp davranmadığını görmemiz gerekecektir.
Materyalizmde zihin durumlarını yorumlamada ele alacağımız ve son zamanlarda en çok tartışılan teori ise özdeşlik teorisidir. Bu teori, düşüncelerin, duyguların, arzuların ve öteki tüm zihni olayların bedensel durum ve süreçlerle hatta belki de sinir sistemindeki durum ve süreçlerle bir ve aynı olduğunu ileri süren görüştür. O halde, bir düşünceye sahip olmak şu veya bu türden hücrelere sahip olmakla özdeş olmuş oluyor. Özdeşlik teorisine yönelik olarak, mekan içindeki yerinin belirlenebilirliği, nesnel gözlenebilirlik ve niyet açısından zihinsel tanımlarla maddi tanımların özdeş olmadığı; inanma, varsayma, korkma gibi etkinliklerin maddi beyin etkinlikleri değil, zihinsel etkinlikler olduğu; zihinsel tanımları maddi tanımlara indirgeyerek zihinsel tanımları ortadan kaldırdığı ('canım yanıyor' yerine 'C-sinir lifleri aktif duruma geçti,' ya da 'mutluluktan uçuyorum' yerine 'x sinir iletici salgı düzeyim yükseldi' gibi); ve zihinsel olguları biyolojik sistemlere indirgediği şeklinde çok çeşitli eleştiriler ortaya konmaktadır.
Comments